DOĞU BATI FARKINI ANLAMAK
Ceyhun Balcı
Spinoza ve Spinozacılık üzerine kitapçık oylumunda bir kaynağa rastlayınca edindim ve kısa sürede okudum.
İyi ki okudum.
Bugünün pek çok soru işaretine derli toplu yanıtlar almış oldum.
Uygarlık merkezlerine ilişkin tartışmalar öteden beri yapılır durur.
Batılılar (batı emperyalizmi olarak da okuyabilirsiniz) Roma ve Yunan’ı merkez alırlar. Kendi uygarlıklarının kökenini bu ikiliye dayandırırlar.
Yunan’ın yanı başındaki Fenike de çok uzakta olmayan Mısır da batılının ilgi alanında olsalar da, bilinçli olarak göz ardı edilirler. Bu ikisi dışındaki uygarlıkların öne çıkartılması batılı uygarlık anlatısına ters düşeceği için.
Daha doğudaki Hint, Çin ve Asya uygarlıkları ise neredeyse yoktur onlara göre.
İnsanlık tarihinin uygarlık merkezleri tarihsel süreçte yer değiştirmiştir.
Örneğin, batı ortaçağ karanlığındayken doğu aydınlık çağı yaşamıştır.
Abbasilerin ışıltılı dönemi örnektir.
Bu kısa yazıda Spinozacılığın derinliklerinde kaybolmak niyetinde değilim.
Spinoza okumamda dikkatimi çeken bir noktaya değinmekte yarar görüyorum.
Spinoza (1632-1677) yaşadığı dönemde Musevi topluluğundan kovulmuş. Ateist olarak etiketlenmiş.
Onu etiketleyenlerle Spinoza’nın tanrı anlayışının farklılığı ateistlikle imlenmesinin önde gelen nedenidir.
Dincilerin kendileri gibi düşünmeyenleri ateistlikle suçlaması tanışık olunan kolaycılıktır. Böylelikle arka bahçeye kestirmeden ileti verilmiş olur.
Spinoza, Portekiz kökenli olmakla birlikte Hollanda’da yaşamıştır.
Hollanda, onun yaşadığı dönemde İspanya’dan bağımsızlığını elde etmiş ve görece özgürlük ortamına kavuşmuştur.
Spinoza, o özgürlük ortamında peygamberlerin etki ve yetki alanını tartışabilmiştir.
Böyle durumlarda paralel tarihe başvurmakta yarar var.
Spinoza’nın peygamberlere odaklandığı yılların biraz öncesinde Osmanlı’da Celâli isyanları yaşanmıştı. Bu isyanların bastırılması için 60.000 dolayında insanın yaşamına son verilmişti.
Bugüne döndüğümüzde Gazze’de yaşanan insanlık dramını mercek altına almakta yarar var.
Filistin sorunu, soğuk savaşı izleyen yıllarda dinci anlayışın ön aldığı bir konuya dönüştü. Cihatçılık önde gelen rehbere dönüştü.
Sonuç ortada.
Gazze’de sağ kalanların bir yerlere göç ettirilmesi söz konusu. Elde kutsal kitapla girişilen sözde savaş acıklı sona erişmek üzere.
Her ne kadar emperyalizm her geçen gün kan yitirse de, karşısındakiler aklını kullanmaktan kaçındığı için konumunu korudu. Özellikle de bölgemizde!
Elim varmayarak yazıyorum.
Emperyalizm, orta doğu toplumlarının akılsızlığı seçmesi nedeniyle içinde bulunduğumuz şu günlerde güç kazanma eğiliminde.
İnsanın, HAMAS’ı İsrail’in yönlendirdiğine inanası geliyor.
Öyle değilse bile, HAMAS’ın İsrail’e verdiği hizmete paha biçilmez olduğu kuşkusuz.
Doğu-Batı farkı olsa olsa aklın kullanımıyla açıklanabilir.
Aklını kullanmayanlara düşen yas tutmaktır.
Sözü laikliğe bağlamakta yarar var.
Her ne kadar gündelik yaşam, giyim, kuşam vb ölçütlerle değerlendirilse de laikliğin kapsamlı tanımı aklın özgürlüğüdür.
Aklını özgürleştirmenin temel koşulu olan laikliği benimsemeyen, benimsese de içselleştiremeyen toplumların diğerleri karşısında en küçük şansı yoktur.
Bugün karşımızda duran dünya tablosunda fark yaratan budur.
Azim ve Karar, 23.08.2025