HANİ AL VER YOKTU

HANİ AL VER YOKTU
16 Aralık 2025 17:44
2
A+
A-

Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma huyu iyi ki var!

Bir yılı aşkın süredir yeniden ısıtılarak önümüze konan “süreç”le ilgili gerçekler su yüzüne çıkmaya başladı. Bu kurguyu sahneleyenler baştan bu yana “al ver yok” söylemiyle zaman kazandılar.

Türkiye bir savaş mı yitirdi de böyle bir belgeyle karşılaştı sorusu çokça soruluyor. Soru böyle sorulursa Türkiye’nin terörle mücadelesine haksızlık olur.

Diğer yandan, savaş nitelemesi karşımızda simetrik bir yapı bulunduğu izlenimi yaratır ki bu da bir o kadar sakıncalıdır.

DEM Parti’nin konuya ilişkin 99 sayfalık belgesi, “pazarlık yok” geçiştirmelerine son vermesi bakımından yararlı oldu.

Böylesi oylumlu bir belgenin kısaca irdelenmesi elbette olanaksız.

Ancak, ana başlıklar üzerinden birkaç şey söylememek de olmaz.

TBMM’deki komisyonda da hemen her fırsatta dile getirilen Cumhuriyetle hesaplaşmayla giriş yapılmış. Belgenin hemen başında Osmanlı’ya gönderme yapılmış olsa da ana hedefin Cumhuriyet olduğunu süzmek güç değil.

Gerçekte anayasalığı bile tartışmalı olan 1921 belgesine tutkulu bağlılığın gereği olarak Cumhuriyet ateş altına alınmış. Cumhuriyetin yanı sıra kurucu ilkeler de sanık sandalyesine oturtulmuş.

Cumhuriyetin yüzyıllar boyunca bir arada yaşayan etnik ve dinsel grupların birlikteliğine son verdiğinden bile söz edilmiş belgede. Bu değinide iktidarla sıkı fıkı olmanın, ona yaranma gereği duymanın etkisi yadsınamaz. Bir bakıma, Cumhuriyeti birlikte yıkarız ifadesidir bu. Hedefimiz ortaktır anımsatması olarak da okunabilir.

Yine bu bölümde Cumhuriyetin önündeki feodal engellerin birer birer ortadan kaldırılması da eleştiriden payına düşeni almış. Her fırsatta demokrasi, insan hakları ve benzeri kavramlara başvuran, kendisini sol olarak tanımlayan DEM Parti kula kulluk anlayışının ete kemiğe bürünmüş hali olan feodal yapıya dört elle sarılmış.

Erken cumhuriyet dönemini tek parti üzerinden vuran DEM Parti hızını alamayarak izleyen dönemi “çok partili ama demokrasisiz” olarak yaftalamaktan geri durmamış.

DEM Parti, Şeyh Sait ya da Seyit Rıza gibi başkaldırmayan ama feodalizme gönülden bağlı derebeylerinin ülke ölçeğinde Cumhuriyet aydınlanmasının önünü kesenlerin ve Köy Enstitüleri’nin ipini çekenlerin bu feodal beyler olduğunu unutmuş olmalı.

Sovyetlerin yıkılışından ve AB’nin kurulmasından sonra kendisini gösteren “insan hakları eksenli” güç odaklaşmasının Kürt gerçeğinin tanınmasında etkili olduğunu eklemeyi unutmamışlar. Atlantik ötesindeki ve Avrupa’daki efendi(leri) selâmlama olarak okudum.

Önceki çözüm girişiminin başarısızlığa uğramış olması sonucu yeniden çatışmalı ortama dönüldüğünden söz edilerek hendek savaşlarının kutsanması unutulmamış.

Son dönemde AKP ve MHP’den el yükselten CHP’ye uzanan bir dizi siyasi oluşuma övgüler eksik edilmemiş.

27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum çağrısı çözümün başlangıç noktası olarak belirlenmiş.

“Ulus devletçilik dilini ve ulus devletçiliğe dayalı kavramları terk etme” zamanının geldiğine vurguyla “al ver yok” diyenler yalanlanmış. Başka deyişle, sözde barış ve demokrasi için Türk devletinden vazgeçilmesi isteği anlaşılır şekilde yazılmış belgeye.

Emperyalizme göbekten bağlı olduklarını unutarak Syces-Picot üzerinden bölgedeki sınırları çağdışı nitelemesiyle hedefe koyarak kafa karıştırmayı unutmamışlar.

Kurucu partiye bile aşılama başarısı gösterdikleri “eşit yurttaşlık” üzerine nitelemelerde bulunulmuş olması elbette şaşırtıcı değil.

Al ver üzerine bir süreç yaşandığının kanıtlarını :

  • Barış yasası ve demokratikleşme yasaları
  • Demokratik entegrasyon,
  • Özgürlük yasaları ve bütüncül hukuk
  • Hukuki tanınma ve demokratik toplumsal sözleşme başlıkları altında bulmak için değil görmemek için çaba göstermek gerekir.

Farklı bölümlerde Öcalan’ı güzellemede ve yüceltmede MHP’den geri kalmadıkları anlaşılıyor.

Başından bu yana yinelenen “hukuksal düzenleme yok, tek taraflı silah bırakıldı, örgüt varlığına son verdi” türünden oyalamanın sonuna gelindiği gün gibi ortadadır.

Açılımın başından bu yana oyalanarak duruma alıştırılan toplumun bundan sonraki aşamada ürpertici düzenlemelerle baş başa kalacağı açıktır. Bunun ancak bir dayatmayla yaşama geçirilebileceğiyse kuşkusuzdur.