DERİN YOKSULLUK KIRSALIN ERİMESİNİN BİR SONUCU DEĞİL Mİ?

DERİN YOKSULLUK KIRSALIN ERİMESİNİN BİR SONUCU DEĞİL Mİ?
21 Ekim 2025 12:40
4
A+
A-

Mustafa Kaymakçı

           Derin Yoksulluk Ağı, 17 Ekim “Dünya Yoksullukla Mücadele Günü” nedeniyle bir basın açıklaması yapmış bulunuyor. Açıklamada Birleşmiş Milletler’in yoksullukla mücadelede 2030 hedeflerinin çok gerisinde olduğu belirtilmiş ve dünyada 750 milyonu aşkın kişinin açlık, 808 milyon kişinin
Türkiye’de Derin Yoksulluk Ne durumda?

          Türkiye’ye gelince. Türkiye İstatistik Kurumu’nun Yoksulluk ve Yaşam Koşulları 2024 istatistiklerine göre yoksulluk  ya da sosyal dışlanma  tehlikesi altında olanların oranı yüzde 29. Bir başka anlatımla,85 milyon nüfuslu ülkemizde yoksul sayısı 25 milyon.

          Derin Yoksulluk Ağı’nın İstanbul’da yaşayan 108 yoksul aile ile yaptığı çalışmada ise şu sonuçlar dile getirilmiş.

  • 108 haneden 22 çocuk, yoksulluk  nedeniyle örgün eğitimi bırakmış,
  • 108 haneden 91’i okula öğün göndermekte ve 93 hane çocukların okul masraflarını karşılamakta zorlanıyormuş,
  • 71 hane, son iki yılda en az bir kez elektrik, su  ya da doğalgaz kesintisi yaşamış,
  • 84 hane, kirasını ödemekte güçlük çektiği için evsizlik korkusu yaşıyormuş.
  •  51 hane, kirasını ödeyemediği için birden fazla ev değiştirmiş,
  •  93 hane, ilaç ve sağlık giderlerini karşılamakta zorluk çekiyormuş,
  • 97 hane, birden fazla temel ihtiyaca erişmekten kaynaklanan sorunlar  karşı karşıya  kalmışlar
  • Ve bunlar dışında birçok sorunlarla  yaşamaya çalışıyorlarmış

Derin Yoksulluğun Kökeninde  Küresel Kapitalizmin Payı Ne?

 Küresel kapitalizmin yıkıcı etkileri, daha çok çevre ülkelerinde yaşanıyor. Küresel kapitalizm, küreselleşme adı verilen politikalarla çevre ülkelerini ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan cendere altına almış bulunuyor. Ancak bu politikalar cilalanarak saklanıyor, teknoloji ve refah paylaşımının daha eşitlikçi bir şekilde dağıtabileceği konusu kafalara aktarılıyor.

Üstelik küresel kapitalizm, merkez ülkelerinde de kriz yaratmış durumda.İşsizlik artıyor, gelir dağılımı aşırı bir şekilde bozuluyor. Bu ülkelerde krizden çıkış için kimi durumlarda devlet ekonomiye el koyuyor, daha doğrusu büyük yığınlardan vergi adı altında toplanan kaynaklar, tekelci şirketleri kurtarmak için kullanılıyor.

Küresel Kapitalizmin Yıkıcı Etkileri Kırsal Kesime Nasıl Yansıdı?

             Kanımca küresel kapitalizmin yıkıcı etkilerini, en yetkin şekilde dile getirenlerden biri  Samir Amin oldu. Amin,bize görünen köyün kılavuz istemediğini, kapitalizmin yarattığı endüstriyel tarımın, köylülüğü yok etmesi yanında insanlığı doyurmaya ve istihdamı sağlamaya yetmediğini gösteren bir aydındı.

            Amin’in,kapitalizmin tarımda milyarlarca insanı topraksızlaştırması, yoksullaştırması,çevreyi yok etmesi ve insanların temel gıda maddelerine erişimini engellemesi konularında dünyanın dikkatini çekmesi üzerine çok önemli tespitleri oldu.

               Bu bağlamda; “öncelikle üçüncü dünya ülkelerinde köylülüğün tasfiyesi ile küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine, kurulması özendirilen dev işletmeler ve sözleşmeli tarım modeli ile üretim ve verimi artırmak olası mı?

              Köylülüğün tasfiyesi ile açıkta kalacak yaklaşık üç milyar dolayında insana, kentlerde iş var mı?’ sorularına verdiği cevaplar çok gerçekçi idi.

              Amin; ‘XXI. Yüzyıl Meydan Okumaları Karşısında Köylü ve İşçi Mücadeleleri, 2008. Özgür Üniversite Yayınları’ kitabında bu soruya şöyle cevap veriyor; 

              “…Elli yıllık bir zaman dilimi içinde (dünyada), yılda yüzde 7’lik sürekli bir büyüme hızı gibi hayalci bir hipotez gerçekleşse bile, bu rezervin (yani kentlere gelen üç milyar insanın) üçte birini bile emmeyi beceremez.

               Yani kapitalizmin doğası gereği, köylü sorununu çözemez ve ortaya koyduğu tek perspektif, gecekondulaşmış bir dünya ve beş milyar fazla insandır.”

               Yurtsever iktisatçı Korkut Boratav da,bir yazısında Amin’in görüşü hakkında şunları söylüyor; ‘İlk bakışta abartılı dahi görünse dahi bu felaket senaryosunun dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Ancak, hatırlatmak gerekir ki bu türden dönüşümün gerçeklemesi için Üçüncü Dünya Tarımında üç ön koşulun tamamlanması gerekiyor: Olağanüstü desteklerle dayalı metropol tarım ürünleri ithalatına tam olarak açılmak; ulusal tarımsal piyasalarda tüm desteklemelere, kamu müdahalelerine son vermek ve tarımsal arazilerde sınırsız metalaşma, yani yabancı sermaye için de alım-satım serbestisi’.

                Yaşamakta olduğumuz derin yoksulluk Samir Amin’in öngörüsünün doğruluğunu göstermiyor mu?

Küresel kapitalizmin  kıskacında Türkiye’de kırsal kesim eritilince neler oldu?

  • Trakya tarım alanının üç katından fazla tarım alanı kaybedildi.
  • 2005’de yüzde 25,5 olan tarımın istihdamdaki payı, 2024’ün ikinci çeyreğinde yüzde 15’e geriledi.
  • Çiftçinin borcu 2000’li yılların başına göre 187 kat arttı.
  • Çiftçiler yaşlandı.
  • Kişi başına tarımsal üretim geriledi.
  • Kişi başına tarımsal üretim gerileyince tarım ürünleri ithalatında patlama oldu.

Örneğin 2024 yılında Türkiye’nin tarımsal ihracatı 261,9 milyar dolar olarak gerçekleşirken, ithalatı ise 344,2 milyar dolara ulaştı. Bu rakamlar, 82,2 milyar dolarlık bir ticaret açığına ve sadece  yüzde 76,1’lik bir ihracat karşılama oranına işaret ediyor.

Sonuçta Türkiye gıda egemenliğini yitirdi. Özellikle protein (kırmızı et, süt vb.), enerji (tahıllar, yağ bitkileri vb.) ve giyinme (başta pamuk ve endüstri bitkileri, deri, yün vb.) gereksinmesini karşılayan tarım ürünleri açısından dışa bağımlı duruma geldi.

Umutsuz olmayalım,Türkiye’de toprağına,çevresine, tarımına sahip  çıkan insanlar, platformlar ve örgütler giderek artıyor,toplantılar düzenleniyor ve çözüm yolları tartışmaya açılıyor.

             Bu toplantılardan birisi de  16 Ekim Dünya Gıda Günü kapsamında Sosyal Demokrasi Derneği (SDD) İzmir Şubesi tarafından  “Tarım-Gıda ve Yoksulluk”adıyla  Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde  bir panel ile gerçekleştirildi.

                Panelde; Sosyal Demokrasi Derneği İzmir Şube Başkanı Cengiz Onur, üretimden kopan toplumların geleceğinin tehlikede olduğunu belirterek, gıda egemenliğinin demokrasiyle doğrudan ilişkili olduğuna dikkat çekti.

               Panelde; Prof. Dr.  Mustafa Kaymakçı, Prof. Dr. Yaşar Uysal ve Sosyal Demokrasi Derneği Genel Başkanı Sami Doğan konuşmacı olarak  yer aldı.

(Bakınız:https://www.cumhuriyet.com.tr/cumhuriyet-in-egesi/gida-krizi-ve-tarimin-sorunlari-izmir-de-masaya-yatirildi-2444217)

Azim ve Karar, 21.10.2025