CUMHURİYETİN 102.YILDÖNÜMÜNDE ATATÜRK CUMHURİYET KELİMESİNİ İLK KEZ NE ZAMAN KULLANDI?

CUMHURİYETİN 102.YILDÖNÜMÜNDE ATATÜRK CUMHURİYET KELİMESİNİ İLK KEZ NE ZAMAN KULLANDI?
3 Kasım 2025 14:37
4
A+
A-

Nazmi Kal

Mustafa Kemal Atatürk’ün harp okulu yıllarından beri kafasında Cumhuriyet kurma fikri vardı. Bu kesin. Bazı yazarlar bu düşüncesini Samsun’a çıkışından itibaren açıkladığını, Amasya’dan padişaha baş kaldırdığını yazarlar. Bu ifadeler doğru değildir. Atatürk gerçek düşüncelerini bir sır gibi saklamıştır. Ne zamana kadar?

Erzurum Kongresi sırasında  Mazhar Müfit Kansu “Başarıdan sonra ne olacak?” sorusunu sorarken Atatürk’ten ‘Cumhuriyet olacak’ cevabını bekliyor. Atatürk bunu seziyor ve şöyle diyor; “Bu mesele hakkında bir şey söylemek istemem, hatta söz konusu etmemek doğrudur. Şimdi sadece düşman baskısı altında bulunan padişahı ve düşman kuvvetlerinin işgal ve istila ettikleri vatanımızı kurtarmak için çalıştığımızı söylemekte fayda vardır. Bugünün ve içinde bulunduğumuz koşulların gereği budur” diyor. (*)

Atatürk’ün Cumhuriyet kelimesini ne zaman kullandığına tanık olan gazeteci Mecdi Sadrettin Sayman, Cumhuriyetin 50. yılında hazırladığım “Cumhuriyetin İlanını Yaşayanlar” tv programımda şöyle anlatmıştı.

MECDİ SADRETTİN SAYMAN (GAZETECİ)-  Viyana’da intişar eden (yayınlanan) Noye Press’in temsilcisi Mösyö Lazar benden türlü konulara ait bilgi istemişti. Bu arada ve söz arasında aynı gün öğleden sonra Gazi Paşa tarafından kabul edilmek şerefine nail olacağını da söylemişti. Bana ısrarla Paşa’ya “Hangi meseleler üzerinde sualler sorayım, bilgi rica edeyim” diye sormuştu.

Gazi Paşaya sorabilirsiniz demiştim. Türkiye’nin idare şekli kati suretle tayin etmiş midir? Hükümet merkezi neresi olacaktır?

Bu konuları dikkatle not eden meslektaş benden ayrılarak kaldığı Taşhan Oteline gitti. Saat 16.00 da onu Büyük Millet Meclisinde Gazi Paşanın odasına girerken gördüm. Meclis toplantı halindeydi. Hararetli konuşmalar salon dışına aksediyordu.

Yarım saat kadar geçmişti. Kapı açıldı önde Viyanalı gazeteci arkasında görüşme sırasında tercümanlık yapan Hamdullah Suphi soyadı sonradan Tanrıöver üstadımız çıktılar. Mösyö Lazar meclis bahçesinde koluma girerek heyecanla aldığı beyanatın ana çizgilerini bana anlatmaya başlamıştı. Bir aralık cebinden notlarını çıkartmak ihtiyacını duydu. Ve adımlarını kısaltarak bilhassa hükümet merkezine dair Gazi Paşanın söylediğini aynen okudu.

Beyanat şöyle bağlanıyordu. Ankara Türkiye  Cumhuriyeti’nin merkezidir. Bu ifadenin önemi beni cezbetmişti. Sordum demek Cumhuriyeti telaffuz etti cevap aldım hem de kaç defa ısrarla hem de kaç defa.

Meclise koştum Hamdullah Suphi Beyi bularak sordum. Konuşmalarda Gazi Paşa Cumhuriyetten bahsetti mi? O  da tekrarladı hem de kaç defa kaç defa.

İçim rahatlamıştı öğrenmek istediğim tamamlanmıştı. Postaneye koştum. Telgrafımı yazmaya başladım. Telgrafımda son günlerde Ankara’da ki yoğun çalışmalardan bahisle başlamıştım. Bugünlerde mühim kararların verileceğini tebaruz ettirmiştim (belirtmiştim).

Ve Cumhuriyete temas ederek Cumhuriyet ilan edilmesi ihtimalini bilhassa işaret ettim. Fakat düşündüm benim bu telgrafım gece yarısı İkdam’a (**) varacak. İkdam da gece sekreterliği yapan arkadaş belki çekinecek bunu neşretmekten, patronu uyandıramayacak, yazı işleri müdürünü bulamayacak ve ertesi güne talik edecek (kalacak) diye bir endişeye kapıldım. Dedim ki Mösyö Lazar’a Gazi Paşanın verdiği beyanattan bir iki canlı cümle katayım. Bana okumuştu Fransızcasını. Oturdum onları tanzim ettim ve altına dedim ki bugün Viyanalı gazeteciyi kabul eden Gazi Paşa muhtelif mevzulara temas ederken (değinirken) ez cümle  (özetle) demiştir ki diye beyanattan 5-10 satırı ekledim.

Telgrafı Yusuf efendiye verdim kelimeleri saymaya başladı. Hiç unutmam hala gözümde canlanır. Yusuf efendi Cumhuriyet kelimesine gözü takılınca gözlüğünü biraz oynattı kalemi elinden bıraktı. Gişenin ufak deliğinden yüzüme bakmaya başladı. Bir şey söylemeye cesaret etmedi. Yani bir iftihar bir sual hayır hiçbir şey fakat ifadesinde hepsi vardı bunların. Sonra anladı ki ben bunları düşünerek, bilerek kağıda döktüm, kelimeleri saydı ve makbuzu hazırladı.

O gün cebimde o telgrafın parasını ödeyecek kadar para yoktu.

Bu Telgraf buradan 22 Eylül’de çekilmişti. Avusturyalı gazeteciyi Atatürk o gün kabul etmişti ve İkdamın 23 Eylül 1923 tarihli nüshasında bu haber intişar etmişti (yayınlanmıştı).

İstanbul’da büyük bir şaşkınlık, büyük bir hayret ve büyük duygular uyandıran bu haber üzerine İstanbul gazeteleri buradaki temsilcilerine telgraflar yağdırdıklarını hatırlarım. Cumhuriyetin ilan edileceği haberini ilk defa veren gazeteci olarak bugün mutluyum.

Dönemin önemli gazetecilerinden Mecdi Sadrettin Sayman’ın  ifadeleri ile Atatürk’ün “Cumhuriyet“ ifadesini ne zaman telaffuz ettiğini anlattım.

Atatürk büyük bir stratejistti. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşının başlangıcında Cumhuriyet ve devrimleri deklere etmesi doğru olmazdı. Çünkü biz bir ümmet toplumundan geliyorduk. ”Padişahım çok yaşa” sloganlarıyla yaşayan bir millettik. Cumhuriyeti ve devrimleri algılayacak bir seviyede değildik.

Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedoğlu ile yaptığım bir konuşmada bana “Cumhuriyet ilan edildikten kısa bir süre sonra memleketim Çorum’a gittiğimde etrafımdakiler bana” Atatürk Padişah mı oldu” diye soruyorlardı. (Hıfzı Veldet ile konuşmalarımdan)

Böyle bir toplum yapısı içinde padişahlığı, halifeliği kaldırmak, cumhuriyeti ilan etmek gibi söylemler  düşmanı yurttan atmak için arzulanan milli duyguya ve birlik beraberliğe sağlamak  hedefine zarar verebilirdi. Hatta Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi en yakın arkadaşlarını bile yanında bulamazdı. (***)

İşte bu nedenle Atatürk yapacağı devrimleri bir sır gibi saklamıştı ta ki Lozan imzalanana kadar.

(*): Atatürk’ten Duymadığınız Anılar. Nazmi Kal. Kendi yayını s.29

(**):  İkdam. O günlerde İstanbul’da yayınlanan gazete.

(***):  Cumhuriyetin ilanından bir süre önce bu üç isim Atatürk’ü Keçiören’deki evlerine davet etmiş orada Atatürk’e “Bir şeyler duyuyoruz Cumhuriyet ilan edilecekmiş“ dediğinde. Atatürk evet dememiş “ne düşünüyorsunuz” dediğinde Rauf “Ben Padişahın sofrasında büyüdüm ekmek yediğim sofraya tekme atamam” demişti. (Kılıç Ali ile konuşmalarımdan) Refet Bele de Rauf’u desteklemiş, Ali Fuat Cebesoy ise “ben Moskova’dan yeni döndüm olaylara vakıf değilim” diyerek fikrini saklamıştı.

Azim ve Karar, 03.11.2025