ALFRED NOBEL VE NOBEL ÖDÜLLERİ

ALFRED NOBEL VE NOBEL ÖDÜLLERİ
21 Ekim 2025 01:46
9
A+
A-

Süleyman Çelik

İsveçli kimyacı Alfred Nobel (1833-1896) yaşamı boyunca patlayıcı maddeler üzerinde araştırmalar yaptı ve başta dinamit olmak üzere birçok patlayıcı madde buldu. Bulduğu maddelerin savaşlarda kullanılmasına da aracılık etti. Kendi ülkesinin yanında, bir profesyonel olarak Rus, Fransız ve İtalyan ordularına da hizmet etti. Bu sayede çok para kazandı, çok zengin oldu.

Ömrünün son yıllarında yaşamını sorgulamaya başladı. Geriye doğru baktığında, birçok insanın ölümünden sorumlu olduğunu algıladı. Kendisini “Ölüm Tüccarı” olarak tanımlayan solculara hak verir oldu. Öyle ki araştırma ve üretim yaparken bile, birçok kez patlama olmuş ve laboratuvarları/ fabrikaları birkaç kez havaya uçmuş, aralarında kardeşinin de bulunduğu birçok çalışanı, gözünün önünde ölmüştüSavaşlarda ölümüne neden olduğu insanların ise, klasik deyimle “haddi hesabı yoktu!..”

Bu duygularla pişmanlık ve suçluluk psikozuna girdi. Yaşamını karabasanlar doldurunca psikiyatrist ve psikologlardan yardım istedi; onların da önerileri doğrultusunda, suçluluk psikozundan kurtulmak için, servetinden bir fon oluşturulmasını ve bu fondan, fizik, kimya ve ‘tıp veya fizyoloji*’ bilim dalları ile edebiyat ve barış alanında insanlığa hizmette bulunanlara her yıl ödül verilmesini vasiyet etti. Vasiyeti doğrultusunda, İsveç hükûmeti Nobel Vakfı’nı kurarak ödüller verilmeye başlandı…

Kapitalizmin tek kutsalı vardır: Para. Para kazanmak için her yol mubahtır; yani Türkçesi “para kazanmanın günahı yoktur.” Silah, kadın, hatta uyuşturucu** madde ticareti de yapabilirsin.

Durum böyle olunca kapitalist dünyanın bir üyesi olan İsveç*** hükümeti, Nobel ödüllerini “insanlığa hizmette bulunanlara” değil de “kapitalizme hizmette bulunanlara” vermeye başladı. Öyle ki Nobel’in vasiyet ettiği alanların dışında, 1968’de İsveç Bankası Nobel’in anısına bir iktisat ödülü vermeyi kararlaştırdı ve bu da Nobel Ödülü adını aldı. Böylece monetarizmneoliberalizm gibi yeni kapitalist sömürü yöntemlerinin geliştirilmesi özendirilmiş oldu!..

Bununla birlikte Bilim Ödüllerini bu değerlendirmenin dışında tutmak gerekir. Çünkü bu ödüller,bilim insanlarından oluşan jüriler tarafından verilmektedir.

Sosyal bilimciler yaşamın içindedirler. Dolayısıyla içinde yaşadıkları sistemin bir parçası olabilirler. Fen bilimciler ise adeta ayrı bir dünyanın insanlarıdır.  Onlar da kapitalizm tarafından yönlendirilebilmek ve kullanılabilmekle birlikte, genelde ‘saf, deneyimsiz, toy’ anlamında “naif” insanlardır. Dışa kapalı ve kendi dünyalarında yaşarlar. Bilim dışında bir şeyle ilgilenmez ve başka bir şey okumazlar. Çoğu, doktora konusu ya da daha sonra ele aldığı tek bir konu (topic) üzerinde ömrü boyunca çalışır ve kendi alanındaki başka bir konu ile bile ilgilenmezler…

Bu bakımdan bilim ödüllerinin nesnel bilimsel ölçütlere göre değerlendirilerek verildiği kabul edilir. Ödül verilecek kişi, yaptığı tek bir araştırmaya göre değil; yıllarca yaptığı araştırmaları, buluşları, yayınları ve bunların bilime, dolayısıyla insanlığa sağladığı/ sağlaması olası yararları göz önüne alınarak değerlendirilir. Bu bakımdan bu ödüller, genellikle tartışılmaz…

Buna karşılık edebiyat, barış ve iktisat ödüllerinin tek ölçütü vardır: “Siyonist/ kapitalist emperyalizme yarar sağlaması…”

Bugüne dek 6 ABD başkanı ya da devlet insanına (Roosevelt, Wilson, Kissinger, All Gore, Carter, Obama) ‘Nobel Barış Ödülü’ verilmiştir. Oysa sokaktaki çocuğa sorsanız, “ABD’nin, özellikle son yüz yılda dünyadaki tüm savaşların, darbelerin, terör eylemlerinin ve bunlara bağlı ölümlerin suçlusu” olduğunu söyler. Çünkü her şey gözümüzün önünde yaşandı/ yaşanıyor. Örneğin, KoreTürkiyeVietnamŞili, Nikaragua, Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen, Somali, Ukrayna, Gazze vs….

Bunlara üç İsrail devlet insanı ( Menahem Begin, Şimon Peres, İzak Rabin) ile emperyalizme uşaklık yapmış olanları (Enver Sedat, Gorbacov) da eklersek, ödülün nasıl bir barış ödülü olduğu anlaşılır. Yakında Trump ile Netenyahu’ya da verirler!

Bu yılki barış ödülü, düne kadar dünyada kimsenin tanımadığı, Venezuelalı muhalif Maria Corina Machado’ya verildi. Veriliş nedeni şu tümceyle özetlenmiş: “Venezuela’da ve dünyada barış, insan hakları ve demokratik değerler için yürüttüğü yorulmak bilmez mücadele…”.

Bilindiği gibi ABD, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’ye aynı sözleri söyleyerek saldırmıştı: “barış, özgürlük, demokrasi, insan hakları getireceğiz!..”

Bugün bu ülkelere nasıl barış, özgürlük, demokrasi ve insan hakları getirdiklerini görüyoruz!..

Emperyalistler ülkelerinin yer altı ve yerüstü kaynaklarını/ zenginliklerini kendilerine peşkeş çeken ve dahi, iç pazarlarını ele geçirmelerine izin veren yöneticileri çok severler. Onların iktidara gelmesine/ iktidarlarını sürdürmesine, her yolu kullanarak, yardım ederler. İşte bu yıl ‘Nobel Barış Ödülü’ verilen bu kadın da ülkesi Venezuala’nın zengin yer altı kaynaklarını ele geçirmek için can atan emperyalistlere hizmet ettiği için bu ödül verildi. Düne kadar bu kadını dünyada kimse tanımıyordu. Ama emperyalistler onu iyi tanıyordu.

***

Nobel’in iç yüzünü daha yakından tanımamıza yardım edecek bizden iki örnek vererek yazımı bitirmek istiyorum…

Birincisi, Atatürk ve Nobel Barış ödülü:

Atatürk “vatan savunması dışındaki savaşları cinayet” kabul eden ve tüm dünyanın “Yurtta Barış, Dünyada Barış” özdeyişi ile tanıdığı barışçı bir kişidir.

Cumhuriyeti kurduktan sonra silahı değil iki şeyi kutsamıştır: Kalem ve saban.

Kalem eğitim demektir. Eğitimle insanların cehaletten kurtularak sömürüye karşı çıkmalarını istemiştir.

Saban ise üretim demektir. İnsanların üreterek tok ve refah içinde yaşamalarını istemiştir.

Bunları sağlamak için en başta barışın sağlanması gerekir.

Yurtta barış için, ırk, din ve mezhep ayrıcalıklarını/ çatışmalarını önlemek amacıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ulus devlet olmasını sağlamıştır.

Dünya barışı için ise, kan ve gözyaşı ile beslenen emperyalistlerin, öncelikle komşuları birbirlerine kırdırmasını önlemek istemiştir. Bu amaçla komşu ülkelerle paktlar (antlaşma) yaparak bir barış çemberi oluşturmaya karar vermiştir. Bu kapsamda Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı; Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya (günümüzde Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Bosna- Hersek, Makedonya, Karadağ, Kosova) arasında Balkan Paktı’nın kurulmasını sağlamıştır. Kuzeydeki büyük komşu Sovyetler Birliği ile, Kurtuluş Savaşı yıllarında başlamış olan dostluğu sürdürmeye özen göstermiştir. Sonuçta yurdumuzun çevresinde bir “BARIŞ ADASI” oluşmuştur. Öyle ki kısa bir süre öncesine kadar, birbirleriyle kanlı bıçaklı düşman olan Türkiye ve Yunanistan dost olmuş; Yunanistan lideri Venizelos, bu dostluğun mimarı Atatürk’ü resmen Nobel Barış Ödülüne aday göstermiştir.

Bizi milletçe yok etmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe mücadeleyi uygun gören bir doktrini takip eden insanlarız” diyerek başlattığı Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak, kendilerine tarihte ilk kez yenilgiyi tattıran Atatürk’ten nefret eden emperyalistler, doğal olarak Venizelos’un önerisini gündeme bile almadılar.

Buna karşılık bu yıl Barış Ödülünü, vampirden daha çok kan içici bir insanlık düşmanı olan Netenyahu’nun önerdiği iki adaydan biri olan (diğeri Trump) Bayan Machado’ya verdiler.

Nobel ile ilgili bizden vereceğim ikinci örnekOrhan Pamuk’a verilen Edebiyat ödülüdür.

1930’larda Hitler’den kaçarak Türkiye’ye sığınan Almanlardan Prof. Dr. Fritz Neumark’a bir öğrencisi sorar: “Hocam, Avrupalılar Türkleri neden sevmiyor?”

Prof. Neumark, “Çünkü siz, İslam’ın kalkanı oldunuz; bin yıl Anadolu’yu Haçlı ordularına mezar yaptınız. 400 yıl Avrupa’da, ensemizde at koşturdunuz ve insanlar sürekli Türk korkusuyla yaşadı. Bu nedenle Türk düşmanlığı Avrupalıların genlerine sinmiştir. Laik değil, Hıristiyan da olsanız Avrupalılar sizi sevmez…”

Bunun ayırdında olan filmciler, yazarlar, vd. sanatçılar Avrupa’daki yarışmalara, Türkiye’yi kötüleyen, Türklüğü aşağılayan yapıtlarla katıldıklarında ödül alacaklarını bilir ve gerçekten alırlar. Orhan Pamuk el yükseltti, bir İsviçre gazetesine verdiği demeçte, “1 milyon Ermeni, 100 bin Kürt kestik” diyerek Nobel ödülünü kaptı!..

İşte Nobel ödüllerinin gerçek yüzü budur….

Azim ve Karar, 21.10.2025

—————————————————————————————

*Fizyolojinin bir temel tıp bilim dalı olmasının yanında aynı zamanda biyolojinin de bir bilim dalı olması nedeniyle, bu alandaki ödüle ‘Tıp veya Fizyoloji’ adı verilmiş olmalı…

**Tüm devletler sözde uyuşturucuya karşıdırlar. Gerçekte ise dünya uyuşturucu trafiğini, küresel egemenlerin istihbarat örgütleri yönetir!..

***İsveç ve Norveç, bizim Batı hayranı enteller tarafından, adeta kutsal topraklar, insanları da melek kabul edilir. Oysa diğer Avrupalılar gibi, bunların da elleri kirlidir ve geçmişte Laponlara (Samiler) soykırım yapmışlardır.